Interstellar…İzliyorum, İzliyorum, Ağlıyorum…

Ve yine ve yine…
Oturdum, izledim, yine ağlıyorum, içim taşarcasına, tüm insanlık adına, herkesin acısını ta göğsümün ortasında hissedercesine…
Bu Gezegeni çok seviyorum,
Bu devre, bu okul her ne şekilde kapanacak olursa olsun, burada yaşamayı, Uzay ve Zamana tabi olmayı,
Sevmeyi, dokunmayı, sarılmayı, İnsanları ve oğlumu çok seviyorum.

Yarın dediğimiz zaman diliminde gözlerimizi açacak mıyız bilmiyorum oğlum,
ama unutma, her nerede olursak olalım, Uzay ve Zamanı aşan tek güç bizi birbirimize bağlı tutmaya devam edecek.

Sana aktarabildiklerim kulağında her daim çınlasın ve göz kapakların altında saklı dursun,
Sesim ihtiyacın olduğunda her an seninle olsun.

5 boyutun içine hapsolmuş bu güzel gezegendeki varlığmız vazifesini yerine getirerek tekamülüne devam etsin.

Dünyaya uzanmana aracılık etme vasfıyla,
Annen

Kırılganlığın İçindeki Yaratıcılık ve Cesaret Üzerine….

Kelimelerle zeki oyunlar oynayıp onlardan yeni dünyalar yaratmaya aşık ben, bugün o kelimelerin altına işlenen toplumsal manalara savaş açan bir Don Kişot haline geldim! Çok seviyorum bu Don Kişot kimliğimi, gerektiği zaman rahat durmuyor, anında arzı endam ediyor sahnelere..

Kırılganlığın ‘zayıflık’ adledildiği, zayıflığın ‘güçsüzlük’ ile eş anlamda tutulduğu, güçsüzlüğün ise varoluşsal bir suçluluk duygusu haline gelip,
insanların kırılgan olmaktan ölesiye korktuğu günümüzde, kırılgan olma cesareti ile kol kola durabilen insanlar bence dünyanın en büyük gücüne sahipler ki, o da KENDİLERİ OLABİLME gücü….

O güç ki, içinde hayat ne getirirse getirsin korkusuz, hesapsız, beklentisiz, olan her neyse onunla birlikte durabilme esneklik ve özgürlüğü var:

Acıysa acı,
Gözyaşıysa gözyaşı,
Kayıpsa kayıp,
Yassa yas,
Sevinçse neşe,
Aşksa aşk,
Batmaksa batmak,
Tökezlemekse tökezlemek,
Sıçmaksa sıçmak,
Yumruğu yiyip kıçının üstüne oturmak,

En basitinden en beter olarak gördüğümüz her durum içinde -ki bu sınıflandırmalar da tamamen bizim uydurmalarımız- kendini dürüstçe karşılayıp, ‘evet olmadı, batırdım şimdi çok üzgünüm ya da çok öfkeliyim, çok incindim, ağzını burnunu dağıtıp en azından bir eşitlik sağlansın istiyorum’ duygusunu olanca gerçekliği ile yaşayabilmek ve lakin durup burada bir soluklanabilmek bir temiz ağzı burnu dağıtmadan, kendimizin de karşımızdakinin de…o bir solukluk duraklamada tüm resim değişmeye başlıyor çünkü, içinde biriktirdiğin bir dolu zehirli gaz makul iki cümle ile çözülüveriyor ve o kırılganlık dediğimiz narin kaynak sahici bir güce dönüşüp bizi özgürleştiriveriyor…

Nasıl güzel nasıl rahatlatıcı nasıl insanca bir duygu…
Kırılgan olmanın nesi zayıflık nesi ‘yetersiz’ bir kişilik özelliği Allahaşkına?
Yıkalım şu inançları, yeniden yapılandıralım anlamları.
Hatta boşaltalım tüm anlamları zihinden, hür bırakalım olan biteni adlandırmayı…

Ayrıca şu farkındalıkla bakışımı nereye çevirsem gördüğüm yalın bir gerçek var ki, kırılganlıkta müthiş bir yaratıcılık var!
Yaşamayı göze aldığın, korkudan titresen de üzerine yürüyüp içinden geçtiğin her türlü duygu düşünce eylem, kendi küllerinden eşi benzeri olmayan Zümrüdü Ankalar doğuruyor çünkü…. ve o Zümrüdü Ankalar içinde zamanın sınırlarını aşan hakikat tohumları var!

O tohumlar öyle bir ateş ki, düştüğü her yürekte alev alıp, İnsanlık deneyiminde hepimizi birbirine bağlıyor.

Dün akşam katıldığım ve halen etkisiyle titrediğim Şebnem Ferah konseri işte tam da bu satırların canlı bir eylem haliydi adeta.

O sözler, o müzikler, o fotoğraflar, o orkestranın birlik beraberliği, notaların sese dönüşündeki büyü, her bir enstrümanın sıradışı kullanımı,
şarkılar arasındaki samimi sohbetler, akıp giden ahenk, o ahenkte titreşen huzur neşe ve biriciklik..ancak KIRILGAN olmayı göze almış bir kalbin yaratımları olabilirdi…ve bu kırılganlıktan çıkan cesaret ve dürüstlük, belki de nesillerce aktarılacak canlılık ve gerçeklikte şarkılar yapmasını sağlamıştı.

Nasıl temiz bir saygı duydum içimden, dua ettim iyi ki kırılgan olmayı göze alıp cesurca kırılganlığına sahip çıkan ve bunu bir materyal olarak kullanmak yerine hakikatiyle kendi gerçekliğinde taşıyabilen böyle insanlar var diye…

Sonra bir kez daha anladım neden bu kalpleri kendime bu kadar yakın, bu kadar kendi hizamda ve içimde hissediyorum..

Çünkü kendime karşı gözlerim zaman zaman acımasızca kör olsa da,
yaşadığım, bile isteye yaşamayı seçtiğim, inatla üzerine gidip denemeyi göze aldığım, dizlerim ya da kıçımın üstüne çöküp isyan naraları savursam da devam ettiğim her eylemimde azar azar kırılganlığını kucaklayan, onu kullanmayı öğrenerek yeni rotalara yelken açan Ebru var!

Bir kere uyandın deli kızım, kırılganlığının içindeki öfke ve ateşin seni taşıyacağı okyanusu az çok görüyorsun, yüzmeye devam..

Yarınlar kadar yakın içimde fırtına,
Bu dalgasız deniz durgun aldatıyor inanma,
Yaslanıp gururumun kambur sırtına,
Kendime rağmen durmam basar giderim diyen Şebnem’den, Ben’den ve daha ismi olmayan nicelerinden…

08.Mart.2020, Pazar..

Closing Time

Güçlü ama tatlı bir rüzgar esiyor son günlerde..
Bazen gök gürlemeleri de oluyor içinde,rengarenk ve yüksekkkk oktavlı..
Toplamış yönünü şaşırmış meltemleri, gel diyor daha çok kalbime, artık başka bir mecraya akacağız…

Geliyor, biliyorum, daha önceleri de hep böyle oldu.
Lakin hep bir çatışma içinde, ille de çok bilmiş zihnimin oyunlarını mutlak kılavuz edinip, korkularımın tehditleriyle yalpaladığım için, tamam dedi, nasıl olsa buluşacağız zaman ve mekanın olmadığı bir yerde…bekliyorum seni…

İşte o Zaman geldi, hissediyorum..
Bu sefer dönüşü yok, kuvvetli bir içgörü ve büyüyen bir cesaret var üstelik yanında..
Küçük hayat döngüm yerle bir olacak, bunu da çok net görüyorum.
Ve her geçen gün daha büyük bir kararlılıkla yıldızlara gitme arzusunu büyütüyorum içimde.

Ah Hayat, nasıl da büyük bir sükunet ve hayr ile kurguluyorsun her bir detayı…
Artık düşünmediğim noktalarda daha çok buluşuyoruz.

Teslim oluyorum bu sefer, mücadele etmiyorum, izliyorum…
İçimde sakin ve emin adımlarla bir şey büyüyor…
Önemsiz pek çok detay flulaşırken,
Yüreğimin taaa derinlerinde alev alan hayat ateşi, tutku ile yükseliyor…

O arzu ve tutku ile birlikte işte,
daha yüksek sesle, gümbür gümbür Closing Time dinliyorum…

Türkçe ifade edemediğim her bir hususun bütünlük ve sadeliğini İngilizcede yakalayabilmenin büyüsüne ise bayılıyorum…

Closing time, open all the doors and let you out into the world mesela…

Closing time, you don’t have to go home but you can’t stay here mesela…

Closing time, time for you to go out to the places you will be from mesela…

Ve en can alıcısı ise,

Closing time, every new beginning comes from some other beginning’s end !

İşte benim için de hep böyle oldu…

Şimdi, bilerek ve isteyerek, I KNOW WHO I WANT TO TAKE ME HOME diyorum…

Kalbimle, 24.Ocak.2019

Sevgi Planı

Tum yonelis ona dogru…icsel dissal tum olaylarin tek bir yonunu gorebiliyorum bu aralar…her akis, Sevgi Realitesinin insanlar tarafindan daha derinden idrak edilip hayatlarinda daha fazla tezahur ettirebilmeleri icin cesitli gorunumlerde olaylar olarak ortaya cikiyor…biz gorunuste buna dunya lisaniyla aci keder istirap diyoruz ama bir anlasak bir anlasak o istirapli surecin bize acacagi nice nice kapilari oldugunu bizi donusturup icimizdeki tum irini akitip yerine taptaze enerjiler, yumusak sefkatli anlayislar cikarabilecegini…

Degisim icin baskilar cok artti. Toplumsal duzlemde yasadigimiz olaylar bunun en buyuk kaniti. Kaos her yerde kaos sokakta kaos her birimizin zihninde ve yureginde! Lakin zaman azaldi idrak edebildigimiz oranda yukselecegiz Sevgi Planina…oradan geldik yine oraya donecegiz ama once her birimiz kendi icsel kaosumuzun zirvesini yasayip iyice bir tepetaklak geldikten sonra…

Ne guzeldir ki tum bunlarla es zamanli kendi icsel cehennemimi yasadigim zamanlardan geciyorum…gecmis geride fazla sorgulamadan alacaklarimi alip almadigima bir bakiyor ve su anda elimdekileri daha iyi anlamaya calisiyorum…gelecek ise cok cok cok belirsiz zaten belli olsa ne olur ki Su An idrak edilmedikten sonra ici bos bir senaryo…

her sey su anda olup bitiyor ama su anda yasananlar bir sonraki ana tohum atiyor o yuzden her sey cok degerli her sey cok kiymetli…yuzume degen en ufak bir toz zerrecigi, mimiminnacik su damlasi…tum evreni tasiyor bana…

suursuzca kapi disari ettigim o guzel masum beyaz kedi ve su an onun yerinde gucsuz bacaklari ve yorgun govdesi ile hayata ttunmaya calisan o kucuk kus…ruyamdaki kadar gercek tezahurler simdi su an…

SEVGI SEVGI SEVGI…bunun icin buradayiz SEVMELI, AKLIMIZIN REHBERLIGINDE DAHA COK SEVMELIYIZ…ONCE KENDIMIZE DONMELI ERIMELI YUMUSAMALI ESNEMELI her bir suur parcacigimizi SEVGI ILE TITRESTIRMELIYIZ!

Devam edebilmek icin tum itici gucum bu ki sukurler olsun!

Bu Sabah

Boredom, anger, Sadness or fear are not ‘yours’ not personal. They are conditions of the human mind. They come and go. Nothing that comes and goes is you. E.Tolle

Mutluluktan Ağladım

22.Ocak.2015,

Senelerden sonra, çok uzun senelerden sonra, ilk kez bu sabah, kalbim yeniyetmeler gibi heyecandan pıt pıt pıt çarparken, mutluluktan ağladım!

Göklere havalanmak ve her şeyi ama her şeyi kucaklamak istedim.

Sevgili Salman Khan’ın büyük bir özveri büyük bir aşk ile yürüdüğü, bir dizi imkansızlıklar arasından yarattığı mucizevi ve aynı zamanda mütevazi Khanacademy.org’un hikayesini okurken, sevinçten ağladım!

Dünyada halen böyle tutkulu ve halen kendinden zira DİĞER İNSANLARIN geleceğini de düşünüp onlar için BEDELSİZ emek harcayan (1) kişinin bile olduğunu bilmek böyle mutlu edebiliyorsa insanı, bir avuç daha olduğunu hayal ettiğimde, içime dolan hissiyatı ifade etmede kelimeler kifayetsiz kalıyor!

Dünya, bunca olumsuzluğa, bunca çirkinliğe, bunca kabalığa rağmen,
böyle bir avuç iyi insanın yüzü suyu hürmetine yaşamaya dayanıyor.

İyi ki varlar, iyi ki varlar!
Minnetarız…

Bu Ülke

Öyle ağır…öyle zor…öyle acı ki bu ülkede yaşamak…

205 kişi…

Kader mi? Hayır, buna inanmıyor ve buna sığınmak istemiyorum!

Cevap da istemiyorum!

Sadece İnsanca, İnsan’a yaraşır şekilde, çocuklarımız ve ailelerimiz ile mutlu & huzurlu ve AYDINLIK bir ülkede, herkesin birbirine sarılarak yaşayabileceği bir ülkede, İNSAN’ın her türlü İnsan olmak HAK’ının korunduğu bir ülkede yaşamak istiyorum!

Bir sabah, bir sabah da olsa gözlerimi açtığımda AYDINLIK görmek istiyorum.
Güzel haberlerle gülümsemek istiyorum! YARIN acaba ne olacak endişesi ile uyanmak istemiyorum!

Hayır, benim gözümde değil kusur! Bakışımda da değil!

Ayakların baş, Baş’ların ayak olduğu bu ülkede çok YANLIŞ var.

Bitecek, ama ne zaman? Dayanacak gücümün, gücümüzün kalmadığını hissediyorum.
İçim acıyor, yutkunamıyorum, bir lokma su geçmiyor boğazımdan…

Lütfen Tanrım, lütfen bize yardım et…

Kendi içimizdeki kaynaklardan güç alıp, kendi aydınlığımızı yaratabilmemiz, inancımızı kaybetmememiz için bize yardım et…

Ne olursun…

Nowadays I’m….

Nowadays I’m very full of energy which is coming from my innersky:)

I was inspired by Secdus writing my some posts in English, so I will try…and let’s see how it will be….

Nowadays, I’m reading some posts, reading some books, reading some magazines but especially in English! I want to read and read and read…everything whatever I can find!

Am I a crazy? Yes, sometimes I’m…I like books so much…I can not live without books, without papers and without pencils…

Now, reading “The Alchemist” by Paulo Coelho whics is shining my early mornings before the Sun.

Have a good week everyone…

Tekne Gezimiz

Geçen Pazar bir arkadaşımız bizi Foça açıklarında teknesiyle geziye çıkardı.
Ne diyebilirim ki, muhteşem bir gün geçirdik!
Derin ve temiz sularda yüzmeyi, suyun içindeki ışık oyunlarıyla dans etmeyi, minik balıklar tarafından cimciklenmeyi, genzimi yakan ama buna rağmen tüm bedenimi temizleyip dirilten o tuzlu deniz suyunu, ufacık bir dalışla binbir çeşit canlılığın insanlığı utandırırcasına sergilediği ahenkli ve renkli yaşamı izlemeyi nasıl da özlemişim nasıl!
Denize olan sevdamızdandır oğlumuza da “Deniz” ismini koyuşumuz…Denize açıldık mı bu dünyaya ait tüm saçma sapan değer yargılarımın nasıl olup da sıfırlandığını görmek beni hep çok şaşırtmıştır. İnanılmaz bir boşluk, inanılmaz bir hafiflik…suyla, güneşle, engin ufuklarla, pıtı pıtı yelken sesiyle, o küçücük canlılarla BİR’siniz! Karaya ait tüm endişeler, beklentiler, geleceğe atfedilen planlar & projeler & hedefler, ay sonunda ödenmeyi bekleyen faturalar, yok çocuğun okulu, yok ev kirası, yok araba kaskosu, yok ilişkileri dengede tutma oyunları…gibi dünyaya ait tüm yapay sahip olma ve kontrol etme oyunları denizde sıfırlanıyor resmen. Hiçbir endişem kalmıyor hiçbir, sanki doğduğum yere geri dönmüşüm, sanki bu dünyada ölüp, orada dirilmişim gibi yepyeni bir BEN, yepyeni duygular…Geçmiş yaşamlarından birinde deniz kızı falan mıydım acaba? Bir regresyon terapisi ile buna bir bakmak lazım :)

Bunu daha sık yaşamalıyız dedik Tolga ile. Hatta Eylül’de hemen (2) geceliğine sözleştik arkadaşımızla, gecenin zifiri karanlığında, battaniyelere sarılıp, yıldız oyunları oynayacağız güvertede.

Gezinin bazı bölümleri hüzünlüydü aynı zamanda. Çılgın gençliğimin Göcek günlerine uzanıp, şimdi başka bir alemde varlığını sürdüren, belki de yeni bir dünyaya doğan sevgili arkadaşım, gençliğimin diğer yarısı, tüm başkaldırılarımın ortağı, hayalkırıklığı ve acılarımın manevi şifacısı Pınar’ımla birlikte tekrar daldım sulara. Gözyaşlarım ve deniz tuzu birbirine karıştı, halen O’nun gitmiş olduğunu kabullenemediğim gerçeği bir kez daha dikildi karşıma, yüreğim çok acıdı çokkk. Gülen yüzünü karşıma alıp, “seni çok özledim çılgın dostum çok” dedim ve onu seçimleriyle bir kez daha baş başa bırakabilmenin zor ama huzur dolu duygusuyla yolcu ettim. O gittiğinden beri bir kez bile Göcek’e gitmedim, gidemedim, gidebilir miyim, Işık Teyze’me sarılabilir miyim, tekrar odasına girip birlikte yattığımız yatağına uzanabilir miyim, bilemiyorum, halen o gücü bulamıyorum, halen…

Bu gezinin elbette ki en güzel tarafı minik Kaptan’ımızın da bizimle birarada, son derece uyumlu ve mutlu bir şekilde olaya dahil olabilmesiydi. Kamarada uyuma denemeleri bile yaptık yatılı geziler için. İşte Deniz Kaptan’dan birkaç foto…

Heyecan

Hem heyecanlı, hem mutluyum.

Ülkemizde blogların tepeden inme bir şekilde kapatılması üzerine, www.myinnersky.blogspot.com adresindeki yolculuğumuz, artık daha güvenli bir düzlem üzerinden, bu sayfalar aracılığıyla devam edecek…

Yeni başlangıçları her zaman sevmişimdir.

Bakalım neler yapacağız.